3 Aralık 2012 Pazartesi

Kulübe Küçüğün Saha Büyüğün



Bu gün blog sayfamı, blog yazarı alperug'un bir yazısına ayırdım. Alper Uğur, güzel yazısında kulübe küçüğün, saha büyüğün demiş ve bakın liglerin yaşı ile ilgili nelere değinmiş. 

Birleşmiş Milletler'in evrensel kabul gören tanımına göre genç yaş aralığı 15-24 yaştır.

Süper lig’de yer alan 18 takıma baktığımızda;

Ligimizin ortalama %40’ı genç sınıfına giriyor.

17 yaşındaki en uzun süre oynayan en genç futbolcu 01.01.1995 doğumlu Fenerbahçe’li Recep Niyaz ve
19 yaşındaki en genç yabancı Kayserispor’un Senegalli futbolcusu Mbaye Diop
ikisi de 111 dk. oyunda kalmışlar.

En genç yabancı transferi 4 futbolcu ile Akhisar, 3 futbolcu ile 2. Büyük Şehir
ikisi de Belediye takımı.

Kadrosunda en genç futbolcu sayısına sahip gençlere en çok şans tanıyan Kayserispor’un transfer sezonunda  hayli çetin pazarlıklara girmesi çok doğal gözüküyor.

Forma numarası alan toplam genç sayısının 43’ü yabancı ve diğer tüm yabancıların süre almasına karşın tek forma şansı bulamayan Mersin İdman Yurdu’nun Bulgaristan’lı 23 yaşındaki futbolcusu Spas Delev.

18 takım arasında gençlerin oyunda kalma süresi 1224,23 saat. En çok süre alan genç bildiğiniz üzere Hasan Ali 33,9 saat.Varsayımlarla gençlere düşen oynama süresini artı eksi ortalama %15 diyebiliriz. Yani %85 iş ağabeylere düşüyor.

En çok süre sahada oynayan futbolcuların yaş ortalaması 29.22

Ligin genç ve en çok süre alan bakımından transfer olma ihtimali olanlar ki çok istenen Alper Potuk (21), Veysel Sarı ve yaş ortalaması yine 24 olan Gençlerbirliği’nden Aykut Demir ikisinin de yaşları 24

En yaşlı ve en çok yeşil sahada aktif oynayan Antalyaspor’lu 02.07.1977 doğumlu Deniz Barış (35)
daha sonra Akhisar’lı Oğuz ve Elazığsporlu Bilica ikisinin de yaşları 33.

Daha enterasan sonuçlarda çıkartılabilir ancak bunları yazarken bile oynama süreleri, maç sayıları, sakatlıklar her şey değişerek oranları da değiştiriyor.

Belki puan kaybedebiliriz ama gençleri kazanalım lütfen.

“Gençliği anlamadığımız an, dünyadaki işimiz bitmiş demektir” Geoge Mc Donald

Yaş mı bu işler?

Alper Uğur 

Küçük Kırmızı Bir Tavuk

Son günlerde okuduğum en güzel hikayelerden biri Küçük Kırmızı Tavuk.

Küçük kırmızı bir tavuktan bile öğrenecek çok şeyler olabilir diyenler için yazılmış adeta...

Hikayemiz şöyle başlıyor:

Bir zamanlar buğday tohumlarını açığa çıkarana kadar ambarın yanındaki 

avlunun zeminini eşeleyen, kazıyan küçük kırmızı bir tavuk varmış. Bir gün

 komşularını çağırıp toplamış ve şöyle demiş:

"Eğer bir tohum ekersek, yiyecek ekmeğimiz olur. Bunu ekmeme kim yardım eder?"


" Ben değil " demiş ördek.


" Ben değil " demiş inek.


" Ben değil " demiş kaz.


" O halde ben yapacağım" demiş küçük kırmızı tavuk ve
yapmış.

Tohumlar büyümüş ve altın sarısı başaklara dönüşmüş.


" Başakları biçmeme kim yardim eder? " diye yeniden


sormuş küçük kırmızı tavuk.


" Ben değil " demiş ördek.


" Saygınlığımı kaybederim " demiş inek.


" İşsizlik tazminatımı kaybetmek istemem " demiş kaz.


" O halde ben yapacağım " demiş küçük kırmızı tavuk ve
yapmış. 




Sonunda ekmeği pişirme zamanı gelmiş ve yine sormuş


küçük  kırmızı tavuk: " Bu ekmeği pişirmeme kim yardım eder? "


" Bu benim için fazla mesai olur " demiş ördek.


" Aldığım yardımları kaybederim " demiş inek.



" Tek yardımcı ben isem, bu ayırım yapmak anlamına
gelir " demiş bir diğeri...


" Bana ne, umurumda değil! " demiş kaz.


" O halde ben yapacağım " demiş küçük kırmızı tavuk ve
beş  somun ekmek yapmış.



Komşularına görmeleri için ekmeklerini göstermiş.


Hepsi biraz istemişler ekmeklerden. "Paylaş bizimle"
demişler.


Ama küçük kırmızı tavuk "hayır " demiş kararlılıkla.


"Bu beş somunu da kendim yiyeceğim. ".


" Haksız kazanç " diye bağırmış inek.


" Kapitalist sülük " diye ağlamış ördek.


 " Eşit haklar istiyorum " diye haykırmış kaz.


Pankartlar hazırlanmış hemen. 


Bağıra çağıra ortalıkta başlamışlar yürümeye. 

Durumu haber alan hükümetin temsilcisi,  küçük kırmızı tavuğa gelerek uyarıda bulunmuş:

" Bu kadar aç gözlü olmamalısın. Ekmeklerini paylaşacaksın."

"Ama ekmeğimi hak ettim " demiş küçük kırmızı tavuk."


"Kesinlikle! " demiş temsilci."


 Bu harika hür teşebbüs sistemi.

Avludaki herkes istediği kadar kazanabilir.


Ama hükümet düzeni altında üretici çalışanlar ürünlerini işsizlerle de

paylaşmalıdır."

Sonunda ekmekler paylaşılmış ve yasam sürmeye devam etmiş.


Ancak komşuları küçük kırmızı tavuğun o günden sonra


neden bir daha ekmek pişirmediğini bir türlü anlayamamışlar.

Küçük kırmızı tavuk ise kümesinin duvarına astığı bir


yazıya bakıp bakıp gülümsüyormuş zaman zaman. Ve geldik hikayenin sonuna.


Kıssadan hisse anlayacağınız:

" Liderler, insanların kendilerini küçük kırmızı


tavuklar gibi hissetmemelerine dikkât etmelidirler."

20 Ekim 2012 Cumartesi

Sessiz çığlıklar



Çalan bir telefon zili…
Arayan, Kartal Sporun Teknik Direktörü;
“Ağabeyin evde yok mu oğlum?”
“Yok hocam.”
“Sen hiç futbol oynadın mı?”
“Eh biraz!”
“Al gel çantanı, madem ağabeyin yok, bu gün maça onun yerine sen çıkacaksın…”
“Ağabeyim evde olmadığı için futbolcu oldum” diyen Servet Çetin…
“Evimde o kadar çok ödül var ki ama hiç biri emekli olduğumda kiramı karşılayamaz!”
diyen, Tümer Metin…
“Futbolu spor olsun diye yapmıyorum, ekmek param olduğu için yapıyorum” diyen Emre Bölezoğlu’nu okur okumaz gözlerimizi futbol dünyasının tecrübeli ayaklarına çeviriyoruz.
“Tek hayalim liseyi bitirdiğimde bir iş bulup, aileme destek olmaktı” diyen Tuncay Şanlı…

Onlar futbol dünyasının bilinen  kahramanları…
Peki bilmediklerimiz ne yaparlar ? Amatörlerde ve ikinci liglerde ekmek parası için, yıldız olmak için koşan, takımı terk et denen , yollarımızı seninle ayırıyoruz denen sessiz kahramanların, sessiz çığlıklarını duyabiliyor musunuz?
Ya da Üçüncü Lige yaş sınırı geldi amatöre döndük, amatöre de yaş sınırı geldi şimdi nereye dönelim? Yol gösterin!’ diyen öfke ve isyan dolu bir çığlıkla seslerini duyurabilme peşindeler…
Seslerini duydunuz mu?

‘Amatör kulüplerde 30 yaş sınırı 27 yaşa indi.
Üçüncü Lig’lerde bu yaş 25 yaşa kadar düştü.
25 yaş ve üstü futbolu bıraksınlar mı demek istiyorlar?’
Şeklinde çığlıklarını duyabildiniz mi?
Onlar 25 yaş üzerinde hayatlarını futbola adamış, futbolla kazanmış genç futbolcular.
Ancak birileri onları 25 yaşında emekli etmiş!
‘Biz şimdi ne yaparız?’ diyorlar.
Umutsuz, çaresiz, öfkeli ve şaşkınlar!
Ne yapsınlar!
Haklılar…

Atletizm elçimiz Cüneyt Yüksel!



Alaylı ve mektepli olmak antrenörlüğüme çok büyük katkılar sağladı.
Sporcunun duygularını çok iyi bilirim; tozu, teri, acıyı, kaybetmenin getirdiği burukluğu en iyi yaşayan bilebilir diyen Atletizm Milli Takım Antrenörü Cüneyt Yüksel sayfamızın konuğu.
O, son yıllarda alınan büyük başarılar sonucu atletizm de elçimiz konumunda.
Ülkemize Avrupa Şampiyonlukları kazandıran ve Nevin Yanıt, Burcu Ayhan gibi başarı sahibi isimler anılınca ilk akla gelen; onların başarılarında ilk isim olan ve büyük pay sahibi olan hoca Cüneyt Yüksel.
1987 yılında, antrenörlüğe başladığından bu yana, milli takımlara 60 sporcu verdi.
Antrenörlüğe ilk başladığı yıllarda başarılı olmayı kafasına koydu.
Kendisi sıradan, hatta kendi tabiri ile vasat bir sporcu idi.
Başarılı bir sporcu olsa idim, bugün başarılı bir antrenör olabilir miydim bilemiyorum diyor Cüneyt Yüksel ve başarıya aç olduğundan, hep daha ileri hedefler koyuyor.
Bugünlerde Londra Olimpiyatları sonrası sporcularıyla yeniden kampa giren Yüksel;
“Olimpiyat sonrası buruk bir sevinç yaşadık. Ancak şimdi yeniden bir başlangıç yaptık. Başlangıçlar hep iyidir.”
Başarılı antenörden aldığım bilgiler, atletizm adına oldukça umut verici!
Jamaika’da sprinterler neden çok başarılıdır düşündünüz mü?
Sebebi, ilkokuldan itibaren atletizm mecburi bir ders olduğu için.
Türkiye’de ise tesadüfen sporcu yetişiyor diyebilirim.
Atletizme yeni isimler kazandırmak istiyor isek; ailelere, Beden Eğitimi öğretmenlerine çok büyük işler düşüyor.
Nevin Yanıt ismini ilk keşfeden bir Beden Eğitimi öğretmeni idi.
Aileler ekmek kaygısındalar ve sporu bir meslek olarak görmüyorlar.
Ancak şu iyi bilinsin artık; sporcular da büyük para kazanıyorlar.
Başarılı sporcular için de çok büyük imkânlar var.

Demirspor'da Uğur’lu başlangıç!


"Başarı için beş unsur gerekir:
Teknik direktör, oyuncu, yönetim, taraftar ve basın.
Bu unsurlarının herbirinin aynı hedefe odaklanması ve birlikteliği çok önemlidir.
Sadece futbolcular ya da sadece teknik direktör başarıyı mümkün değil sağlayamazlar!" diyerek başladı konuşmasına. Gayet samimi, neşeli ve güven dolu bir ses tonu ile...

Geçtiğimiz sezon Birinci Lig'e terfi eden Adana Demirspor bu zaman içerisinde çok sıkıntılı bir süreç yaşadı. Ancak Teknik Direktör Mustafa Uğur'un gelmesiyle birlikte, iki haftadır üst üste alınan galibiyetle derin bir nefes alabildi. Bunun üzerine bütün gözler, mavi- lacivert takıma ve hocalarının üzerine çevrildi.

Sormazsam olmazdı nedir felsefeniz, kimdir Mustafa Uğur?
"Oyuncularıma güvenirim. En önemli ilkem; adaletli olmak. Samimiyeti ve sadakati önemserim. Futbol anlayışım; futbolu doğru oynamak. Futbol, topun arkasından koşulduğu bir temaşa değildir. Çok hızlı oyunculardan oluşan ve topun hâkimiyetinin kaybedilmediği bir oyun sergisini oluşturabilmek hedefindeyim."

1963, Kayseri doğumlu.
Futbola 14 yaşında okul takımında başladı.
Kayseri Yeşilhisarspor ve Fevzi Çakmakspor'da top koşturduktan sonra
Kayserispor'da tam 15 yıl aralıksız futbol oynadı ve  bu 15 yılın 7 yılı takım kaptanlığı.
Bu sırada dört şampiyonluk ve üç kez küme düşme yaşadı.
Sonrası yardımcı antrenörlük ve 2000 yılından bu güne uzanan teknik direktörlük.
İlk olarak Erciyesspor'un hocalığını yaptı, bir  yıl sonra Süper Lig'e terfi etti.
Samsunspor, Diyarbakırspor, Boluspor, Karşıyaka...
Derken bu sezon Adanademirspor.

Adana'da futbol ve rekabet adına da söyleyecekleri var:
"Adana'da iki takım arasında büyük bir rekabet var. Rekabetin her iki takıma da katkısı çok büyük; her iki takımı da diri tutmak açısından. Yıllardır benzeri rekabet ortamlarını yaşayan şehirlerden biri de Kayseri'dir. Orada hedef Süper Lig için, bir sloganımız vardı: İki takım, tek taraftar. Süper Lig yolunda iki takım: Neden olmasın?!"
Uzun vadede başarıyı hedefleyen futbolculara önerisi olan Mustafa Uğur; 'çok çalışsınlar, çok iyi dinlensinler ve çok iyi beslensinler' diyerek bitiriyor sözlerini…