20 Ekim 2012 Cumartesi

Sessiz çığlıklar



Çalan bir telefon zili…
Arayan, Kartal Sporun Teknik Direktörü;
“Ağabeyin evde yok mu oğlum?”
“Yok hocam.”
“Sen hiç futbol oynadın mı?”
“Eh biraz!”
“Al gel çantanı, madem ağabeyin yok, bu gün maça onun yerine sen çıkacaksın…”
“Ağabeyim evde olmadığı için futbolcu oldum” diyen Servet Çetin…
“Evimde o kadar çok ödül var ki ama hiç biri emekli olduğumda kiramı karşılayamaz!”
diyen, Tümer Metin…
“Futbolu spor olsun diye yapmıyorum, ekmek param olduğu için yapıyorum” diyen Emre Bölezoğlu’nu okur okumaz gözlerimizi futbol dünyasının tecrübeli ayaklarına çeviriyoruz.
“Tek hayalim liseyi bitirdiğimde bir iş bulup, aileme destek olmaktı” diyen Tuncay Şanlı…

Onlar futbol dünyasının bilinen  kahramanları…
Peki bilmediklerimiz ne yaparlar ? Amatörlerde ve ikinci liglerde ekmek parası için, yıldız olmak için koşan, takımı terk et denen , yollarımızı seninle ayırıyoruz denen sessiz kahramanların, sessiz çığlıklarını duyabiliyor musunuz?
Ya da Üçüncü Lige yaş sınırı geldi amatöre döndük, amatöre de yaş sınırı geldi şimdi nereye dönelim? Yol gösterin!’ diyen öfke ve isyan dolu bir çığlıkla seslerini duyurabilme peşindeler…
Seslerini duydunuz mu?

‘Amatör kulüplerde 30 yaş sınırı 27 yaşa indi.
Üçüncü Lig’lerde bu yaş 25 yaşa kadar düştü.
25 yaş ve üstü futbolu bıraksınlar mı demek istiyorlar?’
Şeklinde çığlıklarını duyabildiniz mi?
Onlar 25 yaş üzerinde hayatlarını futbola adamış, futbolla kazanmış genç futbolcular.
Ancak birileri onları 25 yaşında emekli etmiş!
‘Biz şimdi ne yaparız?’ diyorlar.
Umutsuz, çaresiz, öfkeli ve şaşkınlar!
Ne yapsınlar!
Haklılar…

Atletizm elçimiz Cüneyt Yüksel!



Alaylı ve mektepli olmak antrenörlüğüme çok büyük katkılar sağladı.
Sporcunun duygularını çok iyi bilirim; tozu, teri, acıyı, kaybetmenin getirdiği burukluğu en iyi yaşayan bilebilir diyen Atletizm Milli Takım Antrenörü Cüneyt Yüksel sayfamızın konuğu.
O, son yıllarda alınan büyük başarılar sonucu atletizm de elçimiz konumunda.
Ülkemize Avrupa Şampiyonlukları kazandıran ve Nevin Yanıt, Burcu Ayhan gibi başarı sahibi isimler anılınca ilk akla gelen; onların başarılarında ilk isim olan ve büyük pay sahibi olan hoca Cüneyt Yüksel.
1987 yılında, antrenörlüğe başladığından bu yana, milli takımlara 60 sporcu verdi.
Antrenörlüğe ilk başladığı yıllarda başarılı olmayı kafasına koydu.
Kendisi sıradan, hatta kendi tabiri ile vasat bir sporcu idi.
Başarılı bir sporcu olsa idim, bugün başarılı bir antrenör olabilir miydim bilemiyorum diyor Cüneyt Yüksel ve başarıya aç olduğundan, hep daha ileri hedefler koyuyor.
Bugünlerde Londra Olimpiyatları sonrası sporcularıyla yeniden kampa giren Yüksel;
“Olimpiyat sonrası buruk bir sevinç yaşadık. Ancak şimdi yeniden bir başlangıç yaptık. Başlangıçlar hep iyidir.”
Başarılı antenörden aldığım bilgiler, atletizm adına oldukça umut verici!
Jamaika’da sprinterler neden çok başarılıdır düşündünüz mü?
Sebebi, ilkokuldan itibaren atletizm mecburi bir ders olduğu için.
Türkiye’de ise tesadüfen sporcu yetişiyor diyebilirim.
Atletizme yeni isimler kazandırmak istiyor isek; ailelere, Beden Eğitimi öğretmenlerine çok büyük işler düşüyor.
Nevin Yanıt ismini ilk keşfeden bir Beden Eğitimi öğretmeni idi.
Aileler ekmek kaygısındalar ve sporu bir meslek olarak görmüyorlar.
Ancak şu iyi bilinsin artık; sporcular da büyük para kazanıyorlar.
Başarılı sporcular için de çok büyük imkânlar var.

Demirspor'da Uğur’lu başlangıç!


"Başarı için beş unsur gerekir:
Teknik direktör, oyuncu, yönetim, taraftar ve basın.
Bu unsurlarının herbirinin aynı hedefe odaklanması ve birlikteliği çok önemlidir.
Sadece futbolcular ya da sadece teknik direktör başarıyı mümkün değil sağlayamazlar!" diyerek başladı konuşmasına. Gayet samimi, neşeli ve güven dolu bir ses tonu ile...

Geçtiğimiz sezon Birinci Lig'e terfi eden Adana Demirspor bu zaman içerisinde çok sıkıntılı bir süreç yaşadı. Ancak Teknik Direktör Mustafa Uğur'un gelmesiyle birlikte, iki haftadır üst üste alınan galibiyetle derin bir nefes alabildi. Bunun üzerine bütün gözler, mavi- lacivert takıma ve hocalarının üzerine çevrildi.

Sormazsam olmazdı nedir felsefeniz, kimdir Mustafa Uğur?
"Oyuncularıma güvenirim. En önemli ilkem; adaletli olmak. Samimiyeti ve sadakati önemserim. Futbol anlayışım; futbolu doğru oynamak. Futbol, topun arkasından koşulduğu bir temaşa değildir. Çok hızlı oyunculardan oluşan ve topun hâkimiyetinin kaybedilmediği bir oyun sergisini oluşturabilmek hedefindeyim."

1963, Kayseri doğumlu.
Futbola 14 yaşında okul takımında başladı.
Kayseri Yeşilhisarspor ve Fevzi Çakmakspor'da top koşturduktan sonra
Kayserispor'da tam 15 yıl aralıksız futbol oynadı ve  bu 15 yılın 7 yılı takım kaptanlığı.
Bu sırada dört şampiyonluk ve üç kez küme düşme yaşadı.
Sonrası yardımcı antrenörlük ve 2000 yılından bu güne uzanan teknik direktörlük.
İlk olarak Erciyesspor'un hocalığını yaptı, bir  yıl sonra Süper Lig'e terfi etti.
Samsunspor, Diyarbakırspor, Boluspor, Karşıyaka...
Derken bu sezon Adanademirspor.

Adana'da futbol ve rekabet adına da söyleyecekleri var:
"Adana'da iki takım arasında büyük bir rekabet var. Rekabetin her iki takıma da katkısı çok büyük; her iki takımı da diri tutmak açısından. Yıllardır benzeri rekabet ortamlarını yaşayan şehirlerden biri de Kayseri'dir. Orada hedef Süper Lig için, bir sloganımız vardı: İki takım, tek taraftar. Süper Lig yolunda iki takım: Neden olmasın?!"
Uzun vadede başarıyı hedefleyen futbolculara önerisi olan Mustafa Uğur; 'çok çalışsınlar, çok iyi dinlensinler ve çok iyi beslensinler' diyerek bitiriyor sözlerini…

7 Ekim 2012 Pazar

Renklerinin bütün tonları ile...


Onlarla yaşadığım bir gerçek...


Mersin İdman Yurdu'nda bitmeyen özlem!



Sezona iyi bir başlangıç yapamayan Mersin İdman Yurdu Teknik Direktörü Nurullah Sağlam ile, geçtiğimiz sezon sağanak yağmurlu maçları yad ederek, Ekim ayının yağmurlu bir akşamında başlıyor söyleşimiz. 
Nurullah Sağlam her zaman ki gibi, skora göre değil, yaşadıklarına göre konuşuyor.
Gözlerde ne bir yenilgi ifadesi, ne de umutsuzluktan bir eser; böyle bir atmosfer.
Ben, sezgilerime ve az çok tecrübelerime göre, hep böyle gitmeyeceğini biliyorum diyorum; ancak futbola felsefe katan teknik adamın bu atmosferde neler söyleyeceklerini de merak ediyorum.
"Oyuncularıma hep şunu söylerim: Benim için, ne zaman büyük bir takım olursunuz;
hakemin maçın bitiş düdüğünü çaldığı an, ah keşke maç bitmeseydi de on dakika daha oynasaydık dediğiniz an! Maç bittiğinde soyunma odasına giriyorum ve onların gözlerine bakıyorum; maçtan keyif almışlar mı, almamışlar mı? 
Almışlarsa ki bu anlaşılır, benim için çok sorun yok! Puanı sorarsanız, puan olarak buraları beklemiyordum açıkçası. Şanssız başladık ama böyle gitmeyeceğinden ben de eminim. Bana en büyük sorumluluğu taraftarımız vermiştir. Taraftarımızın o coşkulu tezahüratı, daha koridorda iken bile bize büyük güç verir. Açıkçası Bolu ve Kartal maçındaki taraftarı özledim. Onların hınca hınç doldurduğu tribünleri özledim. Takım olarak en büyük motivasyon kaynağımız onlar. Şu an sonuç ne olursa olsun, kazanmak için taraftarı bekliyorum."
Taraftarı galibiyete özlem duyadursun!
Bir teknik direktörün özlemi de, en az kazanmak kadar taraftarı kazanmak!
Özlem duyulan; Tevfik Sırrı Gür'de yaşanan sayısız coşkulu kalabalık.
Kırmızı lacivert renklerin altında buluşan her yaştan insan ve umut!
Nice yağmurlarda söylenen sağanak şarkılar…
Sokaklardan akan insan seli…
Süper Lig'le neredeyse çeyrek asır sonra buluşma hasretini yaşayan bir şehir takımı Mersin İdman Yurdu’nda yaşanan karşılıklı özlemler.
Bu özlem; herkesin dilinde bitip bilmeyen bir aşk hikâyesi.
Hiç kimsenin değil, bir şehrin hikâyesi…