14 Şubat 2012 Salı

KALECİLER GERÇEKTEN DELİ MİDİR?


Takım içerisinde diğer on oyuncudan görev alanından tutun da, formasının rengine kadar farklı olan kaleciler için söylenenler gerçektende doğru mudur? Kaleciler gerçekten de delimidir?
Kaleci antrenörü Haluk Kaplan’ın cevabı çok net! Kendince, akıcı bir üslupla kaleme almış bu konuyu. Hani aydınlatmış merak sahiplerini diyebilirim. Bakalım kendisi de bir kaleci olan Kaplan hoca neler anlatmış:
***
“Eğer kaleciler deliyse nasıl oluyor da onca aklı başında insan sektör haline gelen bir oyunun en kritik mevkisinde bir deliye görev verebiliyor? Peki bu yakıştırma o deliye görev veren teknik ekibe ve yöneticilere de hakaret değil midir? 
Türk Dil Kurumuna göre deli; ‘akli dengesi bozuk, ruh hastası’ olarak tanımlıyor.
Bizler deli sıfatını esasen; ‘coşkun, azgın ve ya çılgın’ insanlar için kullanırız.
Coşkuyu kişiyi kamçılayan güçlü duygular olarak da tanımlayabiliriz. Bu duyguyu az ya da çok her insan yaşamıştır. Öyle bir duygudur ki coşku, insan kıpır kıpırdır ve enerjisiyle her şeyi başarması mümkündür. Hatta yürürken dahi ayaklarınız yere değmez. En güçlü ve yenilmez sizsinizdir! Kim bu duygulara sahip olmak istemez ki!
***
Gözü hiçbir şeyden yılmayan sınırların ötesindeki insana da ‘azgın’ diyebiliriz.
Kalecilik öğretilerinde; ‘rakip oyuncuya asla teslim olma!’ denir. O halde her şeyi kabullenmeye hazır bir ruh hali ile kalecilik yapılamaz. Çılgınlık ise, gerçek yaşamda  hata yapmaktan korkmama sanatıdır.
Sıra dışı bir iş yapıyorsanız, o mesleğin sıra dışı özelliklerine sahip olmanız gerekebilir.
Futbolun içindeki en hassas ve maçın gidişatını direkt olarak etkileyen mevkinin kalecilik olduğu aşikar. Böyle bir mevkide görev alabilmek için güçlü bir yürek, coşku dolu bir ruh hali, hiçbir şeyden yılmayan bir benlik ve hata yapmaktan korkmayacak kadar cesur bir insan olmak gerekiyor.
***
Bu özelliklere sahip bir kaleciden deli diye bahsetmek o mevkiye gıpta ile bakmayı gerektirir. Ve eğer kaleciler gerçekten deli olsalardı kulüpler yetenekli kaleci bulmak için çaba sarf etmezler; sadece akıl hastanelerini dolaşıp oralarda seçmeler yaparlar aradıkları yeteneği oralarda bulurlardı.
Erasmus derki; ”Akıl ne kadar can sıkıcı ve azap vericiyse, delilik o kadar hafif ve keyiflidir. Devam eden her şeyde delilikten bir parça vardır! Her güçlük karşısında başvurulan delilikler olmasa nasıl yaşanır?”
Öyle ya! Delilik bu ise kim birazcık deli olmak istemez ki!..



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder