Osmanlı İmparatorluğunda
resim çizmenin yasak ama yazı yazmanın serbest olduğu bir dönemde hat sanatı doğmuştur bilirsiniz. Hat
sanatı bir nevi resimli yazı sanatı gibidir… Ben ise naçizane edebiyat aşığıyımdır
biraz. Tıpkı hat sanatının doğuşu gibi; resminle
yazının buluştuğu gibi; yine sporla güzel
sanatın buluştuğu günlerimden birindeyim!
Okumaya doyamadığım bir
kitap var bugünlerde elimde. Edebiyatçıları veya geniş bir ifadeyle sanatçıları
kendi ifadeleriyle tanımanın yollarından biri de onlarla mülakat yapmaktır diye
başlayan satırlar…Ünlü edebiyatçılarla yapılan çok özel mülakatlar…
Oda ne; okudukça içimde bir
deprem ve ruhumda açılan tatlı yaralar; çok derinlerdeyim…Sonrasını hiç
sormayın! Yazar Hüseyin Rahmi Gürpınar’a
bir daha hayran oluyorum.
Büyük yazar ilk romanı Şık’ı
yazdığında ve dostlarının da tavsiyesiyle Ahmet Mithat Efendiye koşar. Ancak bu
romanı kendisinin yazdığına bir türlü inandıramaz. Hatta Ahmet Mithat, “oğlum bana yalan söyleme bunu sen mi yazdın?”
derken Hüseyin Rahmi’nin gözlerinden
yaşlar süzülüverir.
Bu da bir şey mi ki?
Yazarın babası bir şairdir
ama oğlundan aldığı mektupları çok edebi bulup;
“Oğlum rica ederim mektuplarını başkalarına yazdırma, edebi bir dil kullanmana lüzum yok ki, lütfen
kendin yaz ama samimi ol yeter” diyerek 15 yaşındaki Hüseyin Rahmi’nin yazdığı
mektuplara inanamaz…
İçe dönük bir insan olan
Hüseyin Rahmi’ye renkli bir hayatı nasıl yazabildiği ve kadın ruhundan nasıl
anladığı sorulduğunda verdiği cevap çok ilginçtir:
“Annem üç yaşında vefat
etmişti. Beni hizmetçiler, uşaklar ve komşu kadınlar ellerinde büyütmüşlerdir.
Hatta komşu genç kızların mektuplarını da ben yazdığımdan kadın ruhundan iyi anlarım.”
Kitabın Adı: On Yazar On Mülakat. Yazarı: Muharrem Dayanç.
Okumayı sevenlere, okuyun derim...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder